2 Şubat 2019 Cumartesi

O KAÇTI, POLİS KOVALADI

“O KAÇTI, POLİS KOVALADI”

Haberin başlığı böyle idi.

Akşam haberlerinde

TV ler vermişti görüntüleriyle.

Sanki bir aksiyon filminden

bir bölüm gibi..

O kovalamaca sonunda

“şüpheli” kaçmaktan

yakalanmaktan “kurtulamadı”.

Niye kaçmış ki?

Diye sordu babaanne

anlamsızca bakarak ekrana.

Gelin de şöyle dedi:

-Amaan annee..

yapmıştır işte bir şey.

Rahat durmazlar ki..

İyi olmuş.

Kırsınlar kafasını.

İşte hep böyle olurdu,

haberler verilirdi,

anneler de böyle,

yorumlar geçerlerdi

hiç de fazla düşünmeden.

O gencin de bir annesi vardı,

evde oğlunu bekleyen.

Gözüm diye seslendiği oğlu...

Onu çok severdi...

Hem de tek varlığı idi.

Tek ümidi de oğlu olmuştu hep.

Ne sevinmişti bir oğlu olduğunda.

“Olsun” diye düşünmüştü,

geçinir gideriz,

aç kalacak değiliz ya!

Kocası da o zamanlar

sessiz bir adamdı

Pek de konuşmazdı.

Kapalı idi biraz içine...

Gider arar bulur,

inşaatlarda bir işler yapardı.

Pek kazandığı da söylenemezdi.

Kendi halinde idi...

Çok bir şeyler de

beklememişlerdi hayattan.

Bebekdi daha oğlu,

büyür giderdi...

“Kaderi güzel olsun”

“oğlum” diye dua ederdi hep.

Gözü gibi bakardı

hep “gözüm” dediği oğluna...

Mutlu mu idi?

Böyle bir şeyi düşünmek

aklına bile gelmezdi o zamanlar.

Bir akşam

geç kaldı kocası işden,

karanlık da bastırmışdı.

İçinde bir sıkıntı duydu...

Bir de kapının

hızlı hızlı çalındığını..

Açtığında gördü ki

hiç tanımadığı birkaç adam.

Kocasının iş arkadaşları imişler.

Bakıp durdular önce

sessizce ve de bilemeden,

ne diyeceklerini...

Yıkıldı birden o küçücük dünyası...

Dona kaldı,

kocasının öldüğünü söylediklerinde.

İnşaatın bilmem kaçıncı

katında düşmüştü.

Ölüsünü kaldırmışlardı

önce hastaneye.

Sonra da eş,

dost falan derken

cenazeyi verdiler toprağa...

Gelen giden oldu,

baş sağlığına.

İnşaatın sahibi de geldi,

çok üzüldüğünü falan anlattı,

bir de zarf içinde bıraktı bir az...

Kısa süreli işe aldıklarını

sigorta falan da

yapılmadığını anlattı.

Çok üzgündü.

Kader işte,

alnımıza ne yazıldı ise,

oydu başımıza gelen.

Koca bir sessizlik

koca bir boşluk doldurdu

o iki göz evlerini...

Elde avuçda da yoktu ki...

Neyse tanıdıklar falan,

derken, ona bir iş buldular

yevmiyeli,

yani gündelikci olmuştu artık.

Az da olsa eline

bir para geçerdi artık.

Komşu teyze de sağ olsun,

oğluna bakıyordu o işde iken.

Böyle geçti gitti ilk yıllar.

Okula gidip gelmeğe başladı oğlu.

Sessiz ama huzurlu bir çocuktu.

Kendi kendine evde oturur,

derslerine çalışırdı.

Zaman durmuyor ki, büyüdü oğlu.

Okulda iyi imiş dersleri,

ama öyle çok çok da

en önde olmamış hiç.

Mahalleden çocuklar gibi

o da okulu erken bıraktı.

Gitti sanayide

bir işler buldu çalıştı.

Annesi de

yıllardır yaptığı gibi

hep dualarını ediyordu,

“oğlunun hayırlı bir evlat”

olmasını diliyordu.

“Bir meslek kazansın,

bir iş açsın kendisine”,

dualarında hep bu vardı.

Oğlan da gençdi,

arkadaşları vardı sanayiden.

Kahveye falan giderlerdi...

Geçim zordu...

Delikanlının gönlü işte,

neler istemezdi ki...

“Bir ek iş falan olsa”

derlerdi arkadaşlarla...

“Gece birkaç saat iş var”

dedi biri,

hadi sen de gel!”

Ufak tefek işlerdi yaptıkları.

Bir depo falan

tarif ederlerdi bunlara.

Sessizce gider,

hoop açıp arka tarafdan,

boşaltırlardı biraz,

kısa zaman içinde,

atarlardı o eski minübüse

ve gider, teslimatı yaparlardı...

Sessiz olmak ama

çok da hızlı olmak gerekirdi...

Ağızları da sıkı olmalıydı.

Az biraz bir şeyler

geçiyordu ellerine...

Haber gelince

gece işine çıkıyorlardı.

O gece de öyle olmuşdu.

İşi “tam bitirdik” diye

akıllarından geçirirken

Birden, polis arabasının sesini

duydular arkalarında...

Bir korktular, paniklediler,

gaza daha da bastırdılar...

Polis de öyle, bastı gaza..

Yol daralınca kıstırdılar kaçanı,

”dur” “yoksa vururuz” falan

diye seslendi polis,

görevi gereğince.

Ah be çocuk, niye kaçtın hemen!

Polis de genç, sen de...

Polis de birden çekindi,

Sandı ki o kaçan genç de

çekecekti silahını..

Önce davrandı ve bastı tetiğe.

Ah be çocuk, niye kaçtın?

Ne oldu şimdi?

Liseye devam etiğin

o yıllarda, sen de

ne kadar çok istemiştin,

hakimin kızının anlattığı gibi

bir “avukat” olmayı.

Kız ne de tatlı anlatırdı:

“Bir avukat olsam” diye...

Hep de çaresizlere mi ne

yardım etmek istermiş o kız...

Kader demişler adına biraz da,

çaresizliğin...

O polis de çok üzüldü,

Baktı vurulan da gençdi,

tam da kendisi gibi...

Belki de ayni mahallede

oturuyor bile olabilir.

Anneciği ise oğlunun ölümü ile

yıkıldı bir kez daha...

Haberlerdeki olayın

kendi oğlu ile ilgili olduğunu

bile bilmeden,

çaresizlik salmalına döndü.

Başka ne gelirdi ki elinden...

Televizyoncular da

işlerini yapacaklardı haliyle...

02.02.2019, M.

    Öğretmen Gönen ÇIBIKCI

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder