2 Ocak 2025 Perşembe

ANLAMI

.  ANLAMI YAŞAMANIN

. Okudukça görürsün.

. Gördükçe araştırırsın, bakarsın.

. Düşündükçe fikir oluşur.

. Fikir oluştukça "yazmak" isteği çıkar gelir...

. Kaçamazsın...

. Yazarsın peşi sıra…

. Sözcük sözcüğe örülen bir dünya…

. Yoruldukça büyüyen bir hayal.

. Gece uzun, ama kalem yorulmaz!

. Bitmez…

. Yarın yine doğar güneş…

. Yarın yine gelir düşünceler

. Ve oluşur fikirler, peş peşe…

. Yine yazasın satır, satır,

. Sayfa, sayfa yazarsın.

. Konu konuyu çağırır..

. Her bir konu,

. Her bir fikir kendince

. Güzel ve de önemli…

. Geçemezsin bırakıp..

. Yine alırsın ele,

. Başlarsın yazmaya…

. Hem kendin için…

. Hem de insanlık için…

. Yaşamak için…

. Yaşatmak için…

. Aydınlık için.

. Hem bugün için, hem de yarın için..

. Güzel günler için yazarsın

. Bir ömür boyu, yıllarca…

. Beyninle, zihninle, elinle,aklınla

. Yine yazarsın, üşenmeden

. Ve de seve, seve yazarsın.

. Bu da bir "anlamıdır" yaşamın, diye

. Yazarsın, hep yazarsın

. Karşılık beklemeden…

.    Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 2024.01.01, MŞ.

 

 

 

31 Ekim 2024 Perşembe

29 Nisan 2023 Cumartesi

ÇIRPINTILAR

 -  ÇIRPINTILAR

Günler, günleri kovalayıp durdu

Yaşam, kendince, böylece yol aldı.

Her zaman birçok şey olurdu...

Bir gün ise, bir çırpıntı aldı...

Öyle, çok büyük değildi, o çırpıntılar

Yeni bir çırpıntı...

Yeni, yep yeni bir heyecan

Yepyeni bir pır, pır edişler...

Bir küçük kelebeğin kanat çırpıntıları

Pır, pır eden çırpıntılar...

Çok büyük ve önemli değil gibi, olsa bile

O küçük kelebek "yeni" idi...

Kanat çırpıntıları ise ince,

zarif ve kırılgan..

Yine de verdiği heyecan

sıcak ve sarsıcı her yanı

Bir uyum, bir estetik...

Kelebeğin kanat çırpıntıları

İçimde

onu anımsadığımdaki çırpıntılar..

İnce, ince… sıcacık...

Yüreğimi saran o çırpıntılar..

Bir çift kelebeğin

gükyüzündeki kanat çırpıntıları gibi..

O kanat çırpan kelebeğe

erişemesem bile

Bana gelen çırpıntıları

Yeni bir sıcaklık,

yeni bir pır, pır edişler

veriyor yüreğime.

Belki de seviyorum, seviniyorum,

Mutlu mu oluyorum...

.   Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 2023.04.21

 

13 Ocak 2023 Cuma

HALLERİMİZ

 - H A L L E R İ M İ Z

Her yeri sarmışsa ahlaksızlık, hainlik ve satılmışlık…

Usulsüzlük ve hukuksuzluk sarmışsa her bir yanı…

Ve bunlardan beslenen ve de güçlenenler

yükselmekte ise her bir an engellenemezcesine…

Görmesi gereken gözlere çekilmişse mıh…

Işığa kapı açması gerekenlerse

kapatmışsa kapılarını…

İçi kararan, derdine derman arayan,

çaresizliğine adam arayan…

Varsa milyonlarca sessizlik ve de şaşkınlık…

Acı ve de elem ve de keder sarmışsa

o babalara, o annelere..

Bu yarı aç, yarı tok çocuklarına

bir pabuç alamayanların kararmış ruhlarını

hiç umursamayanlar da çok varsa…

Göstermek için mutlu ve ferah ve de varsıl,

güleç ve de iradesini başkalarına devretmiş

bir diğer şuursuz kitleler için ortalık yerlerde…

Camlı ve de renkli kutuları,

ellerinde ne bir ipi, ne de bir

bağlantısı olan aletleri ile hep gülenleri…

Uzaklardakilerin başarıları ve kaykılmalarının,

sevinçlerinin buralardan,

bura insanının gözüyle görünememesi..

Tıkır da tıkır dönüyorsa çarkları…

Ve de seviniyorlar ise

her bir daim işleyen planlarına,

ve de yaklaştıkları hedeflerine

bakaraktan bugünkü başarılarına gururla…

Ve de bizim hallerimiz ki onlar

hep didişmekle, arkadan vurmakla,

kandırmakla, çalmakla, adam satmakla,

acımasızlıkla, çeteleşmekle

çiziliyorsa tabloları her bir köşede…

Her bir sokakta onlar yer alıyorsa….

Kırsallardan büyük umutlarla

koca kentlere sessizce gelmiş

ama umutlarını kenar mahallelerde

iç sorunlarla mücadelede yitirmiş o insanlar…

Okul, okul diye çocuklarını büyük umutlarla

okutmaya çalışmışların ise bugün

işsiz çocuklarıyla günlük dertlerin

içine düştükleri çukurlar….

Ağzına laf verilen,

onlardan bu memlekete bir umut gelir diye

bir şeyler beklenilenler ve kırılan umutlar…

Hallerimizi böyle de tanımak

hiç de bize göre değildi.

Bize göre değildi bu düştüğümüz haller…

Bize göre değildi geri kalmışlık, açlık ve sefalet..

Bize göre hiç değildi,

çağdaş uygarlık sözünü bile duyamamış olmamız..

Bize göre hiç değildi,

ulu bir önderin yolundan uzaklaşmak..

Biz ne oldu da, nasıl oldu da

düştük bu hallere?

Bu hallerimizi düşünmek, üzülmek ve

gereğinde ağlamak bile var iken

çaresizlikte, düştük bir dizi kendimizi

kandırmacalara, uyutmalara..

Hallerimiz böyle gittikçe de zorlaşmakta iken

hangimiz dönüp de bir baktık

o büyük önderin bir ülkeyi,

bir halkı nasıl yoktan var ettiğine….

Hiç mi sıkılmadık, hiç mi utanmadık

düştüğümüz bu hallere…

.   Öğretmen Gönen Çıbıkcı, 13.01.2023     .


2 Aralık 2022 Cuma

BİR ŞEY VAR

   BİR ŞEY VAR  ……

Tam olarak bilemediğim

Tanımlayıp da

adını koyamadığım bir şey var sende.

Şöyle ilk bakışta etkileyen bir şey

Çok sık da bakamıyorum.

Öyle hemen kısacık, belli belirsiz

Geçerken bakabiliyorum ancak

Ama bir şey var…

Kesin!

Çok mu güzelsin desem?

Pek değil!

Peki, ne o zaman?

Diye kendime de sordum…

Ama, bir duruş, bir çekicilik var!

Kesin!

Bir de anlamı…

Gözlerinin bir anlamı var

Böyle etkileyici…

Derinlemesine inen bir bakışı yakalıyorum.

Hafif, var, yok gibi bir de gülümseme var.

Ağzından yanaklara yayılan..

Ama, öyle çok geniş ve yayılan bir gülümseme değil

Sanki azıcık sunuluverilen bir gülümseme…

Pek de belli etmeden.

Ben yine de yakalıyabiliyorum o gülümsemeni.

Bir de ince, uzun duruşun…

Hafiften bir yürüyüşe koyuluşun…

Belki de dikkatimi çok çekiyor olabilir…

Bunları öylesine bir birleştirince…

Anlıyorum.

Sende beni çeken bir şeyler var.

Tam da adını koyamadığım…

Çok da yaklaşamıyorum ya

Belki de ondandır…

Böyle parça, parça…

Bir şeyler bulmam sende.

Ama, biliyorum…

Sende bir şeyler var!

Kesin!

. Öğretmen Gönen Çıbıkcı, 29.11.2022, MŞ.



 

10 Ekim 2021 Pazar

18 Şubat 2021 Perşembe

ÇOCUKLAR VARDI

.   "Çocuklar Vardı"    .

.  Analarını, kardeşlerini, babalarını

bırakıp gelmiş, çocuklar vardı.

.  Ellerinde bavulları, çantaları olan,

pek de bir eşyası olmayan çocuklar...

.  Ayaklarında ise hep

kullanılmış ayakkabılar ile

adaya gelmiş çocuklar...

.  Sanki birinin ayağında

lastik ayakkabı mı vardı?

.  Mahallesini, kasabasını,

köyünü bırakıp gelmiş çocuklar...

.  Bazıları çok mu küçüktü sanki...

.  Ufacık tefecik olan da vardı,

pehlivan yapılı olan da...

.  Neşeli, konuşkan ve de utangaç olan

ama bir daha geriye dönüp de

iç geçirip ağlamamış çocuklar...

.  O çocuklar,

dümdüz bir yola girdiklerini bilen

mızmızlanmaları olmayan,

kendilerinden başka güvenecekleri

olmayan çocuklardı.

.  Ne ceplerinde paraları vardı,

ne de hemen okula gelip de

öğretmenleriyle konuşacak aileleri...

.  O çocuklar...

.  Devletin okuluna seçilerek gelen,

başarılı çocuklar...

.  Anasının, babasının parasına güvenip de

okuyan çocuklar değil,

devletin çocukları olan çocuklar...

.  Yemekleri, giysileri, kitapları ve de

her bir şeyleri ile devletin çocukları...

.  Devlete emanet edilmiş çocuklar...

.  Devlet verirdi onlara takım elbiselerini,

iç çamaşırını, ayakkabısını..

.  Hiç de gocunmazlardı...

.  Hep öz güvenli,

hep birbirine kenetlenmiş,

neşeli, konuşkan, güler yüzlü ve de

sporcu çocuklar...

.  Siz ne zaman nerede ve

kimlerden öğrendiniz de

geldiniz buralara

spor karşılaşmaları yapmaya...

.  Ne de sağlıklı idiniz!

.  Ne sümükleriniz akardı,

ne de gözleriniz yaşlı idi.

.  Geldikleri bu yerde ne bir müze vardı,

ne bir tiyatro salonu, ne de

bir bale gösterisi izleyecekleri

kocaman salonlar...

.  Yoksulluklar ve yoksunluklar

onlar için bir hiçti.

.  Okuyacaklar, öğretmen olacaklar ve de

Türkiye’min bir köy okuluna gidip

oradaki çocukları okutacaklar

onların umudu olacaklardı...

.  Başka bir şeyleri yoktu kafalarında.

.  Anlattıkları bir şeyler de yoktu öyle fazladan.

.  Siyaset, fesatlık, kin, intikam bilmezlerdi.

.  Ne varsa yanlarındaki arkadaşları idi.

.  Hep beraber olmak isterlerdi.

.  Sokaklarda bir ileri, bir geri yürüdüklerinde

zaten var olmayan o sokaklarda

birer gurur abidesi gibi idiler.

.  Hafiften modaya bir eğilim gelirdi

ilerledikçe yaşları.

.  Müzik, sanat, edebiyat deseniz

o da vardı kıt kanaat,

eldeki olanaklarla, kendi kendimize...

.  Öğretmenlerden istekli olan da vardı.

.  Ders dışı çalışmalarda bulunanlar da oldu.

.  Bando takımı kuran da,

tiyatro sahneleyen de...

.  Oturdukları ada zaten

kendine dar gelirken

bu bir avuç yoksul çocuk da

kendi dünyalarını kurup,

hiç de ağlayıp sızlamadan

gelecek güzel günlere hazırlandılar.

.  Bazısının babası ayda gönderirdi biraz harçlık.

.  Bazısının az, bazısının çok olurdu...

.  En sosyal işlerden biri de

merkezdeki pastaneden ya da

pasta fırınından bir şeyler almaktı.

.  Parası çok olan iki tane alıyorsa üzümlü kekten,

az olan da belli etmeden, bir tane ile yetinirdi.

.  Kahveye falan gitmek de yoktu.

.  Lokanta var mıydı acaba?

.  Hatırlayan bile yok şimdi...

.  Bir küçücük dükkanda

bir ressam, azıcık kitap,

azıcık kırtasiye satardı.

.  İyi olurdu bu dükkandan bir şeyler almak,

.  Zaten daha fazlası da yoktu ki...

.  Bir yerlere gitmeden, gidemeden

geçerdi aylar, yıllar...

.  İstesen de binip arabaya gidemezdin ki...

.  Ancak, gemi gelecek haftada iki defa limana

ve o da hava güzelse, postayı ve

yolcuları alıp, getirecek.

.  Bayram gelince de yine o

kısa günlerde birlikte geçirilirdi.

.  Namaza giden de olurdu, gitmeyen de...

.  Sömestr tatilinde herkes evine gider miydi,

yoksa bazıları okulda mı kalırdı?

.  Tam da bilemiyorum.

.  Çocuklar vardı köylerden gelen.

.  Daha ne suyu, ne de denizi bilirlerdi.

.  Havalar ısındığında, aman

bir deniz muhabbeti düşerdi

birden günlerine.

.  Gitsek mi, gitmesek mi?

.  İzin verirler mi, vermezler mi?

.  Araba falan da yok.

.  Kaleköy 5 kilometre kadar...

.  Yürür gideriz, yüzer geliriz,

havasında olanlar çok.

.  Deniz görmüş olanlar,

yüzme bilenler, hoop öndeler.

. “Korkmayın lan”, falan derken,

hemen birer yüzme dersi ayarlarlar

o hayatlarında hiç deniz görmemiş olan

kardeşlerine...

.  Ve bir de bakmışsınız hepsi yüzmekteler.

.  Poz bile verenler var.

.  Sanki her biri birer “artist”.

.  İşte o artistlerin çektiği fotoğraflar

biliyor musunuz, hiç ölmediler.

.  Kendileri dağıldı, gittiler bir yerlere...

.  Kimi “bir daha buluşacağız” diye

verdikleri sözleri bile hiç tutamadı.

.  Ama, hep akıllarında onlar vardı,

tekrar görüşüp, bol bol sohbet edecekleri...

.  Ve derken, her biri yürüdü

kendi yolunda.

.  Hiç de farkında bile olmadan

geçen zamanın.

.  Ne zaman ki bir soluk alıp,

durdular o geldikleri yerlerde

arandılar bir sağa, bir sola bakarak...

.  O çocukları aradılar...

.  Ama yok...

.  Kimi nerede, kim nerde?

.  Hani buluşacaktık, hani görüşecektik?

.  En çok da düşündükçe, anımsadıkça...

.  Onlardı, o çocuklardı...

.  Yükseldi geldi içlerinden

kocaman dalgalar.

.  Tuttular kendilerini,

kimseye bir şey belli etmeden...

.  Ama ne çare ki göz yaşları aktı

kendiliğinden.

.  Aktı kendiliğinden sızın, sızın...

.  Anılardaki o çocukların

bazıları uçup gitmişti hakka

bir daha hiç doldurulamayacak

boşluklar bırakarak.

.  Bugün, geride kalanların kaçı

nerde ve ne zaman görecekti

bir diğer çocuğu?

.  Görseler de acaba

anlayacaklar mıydı

bu buluşmanın değerini?

.  Yaşatabilecekler miydi

bu güzel buluşmayı bir fırsat,

bir değer olarak?

.  Hem de hiç kasılmadan,

poz yapmadan ve de

dökerek içlerini,

ne varsa birikmiş olan...

.  Bilmem, bugün

kaç çocuk bunun tadını,

güzelliğini yaşayabilecek bir daha...

.  İMROZ ATATÜRK İLKÖĞRETMEN OKULU "İlk sınıf" Öğrencisi"

.    Gönen Çıbıkcı, 03.02.2018, Mff.          .



 









12 Haziran 2020 Cuma

Tam da Bugün


Tam da Bugün

Hele bugün,
tam da bugün!

Hiç de
üzülüyor olmamalıydım.
Diye düşündüm birden.

Her şey yerli yerine oturdu,
derken, birden
hem de hiç
ummadığın beklemediğin
bir anda....
Derler ya,
"lastik patladı", diye...
Tam da öylesine...

Tarihe bir bakar mısın?
Tarihe...
Tam da artık
"huzur buldum"
yani
"huzur bulduk"
demek istediğim anda
sözde hem de
"tam huzur aradığı" anda...

Nasıl oldu?
Nasıl olur bu?
demenin de bir kalmıyor anlamı...
Anlatmak, açıklamak,
dile getirmek de yetmiyor bak!

Ne dersen de...
Olmuyor işte!

Göz göre, göre ve de
büyük bir inatla her şeye karşı
yok edip gitmesini seni...

Yok!
Gelmiyor artık,
elinden sanki bir şeyler...
Bir şeyler dönüyor tam da
başka bir yöne doğru..

Belki de bir bildiği mi var
Hakk'ın desem de yine...

Aklıma geliyor hep
"Amma da ağlamaklı olmuşum bu yaşda"
Şaşıyorum kendime bu ne?
Durmayacak mı bu yaşlar,
diye kendi kendime...

"Allahım bu nedir bana gelen", diye..
"Vardır bir bildiğin" diyerek yine,
ediyorum sana dualarımı sessizce...

Ama,
"Allahım sen de dualarımı duy", diye...
Ama yine de işte...

Hele bugün,
tam da bugün!
Hiç de
üzülüyor olmamalıydım.

Kesin,
böyle düşündüm birden yine....

Elden ne gelir diye,
şaştım kendi kendime...

Gönen ÇIBIKCI, 20.01.2014, 18.27
Mainaschaff



Sevinç Günü


Sevinç Günü
Bu yılın son günü.
31 aralık 2012,
- Bugün bir sevinç günü.
- Bugün bir şükran günü.
- Bugün BENİM sevinçli bir günüm.
- Bu bir "Hasat Günü"nün sevinci.
Onun şölenini, kutlamasını yapıyorum çoşkuyla.
- Ve ben bu sevinci yaşıyorum tüm benliğimle.
- Paylaşabileceklerimin olmasına şükrediyorum.
- Kendimce, elimdekileri paylaşabileceğim
sevdiğimin olmasına şükrediyorum.
- Sevincimi, şükranımı paylaşıyorum sizlerle...
Ne güzel!
- Evet, bugüne değin gelebildik.
- Sağlığımıza, elimizde bulunanlara,
çevremizde bize
sahip çıkanlara seviniyoruz.
- Bugüne teşekkür ediyorum.
- Daha nice yılların sonunda da
yine sevinebilmek, gülebilmek,
şükredebilmek,
huzur dolu olabilmek dileğiyle...
- Yeni yılınız hayırlı olsun.

Gönen ÇIBIKCI,
2012.12.31-




Derinlerden Bir Yerlerden


Derinlerden Bir Yerlerden
Bugün daha da mı yoğun çıktı
geldi derinlerden o hasretlik....
Hani, hasret değil de olan,
Sanki, bir koca boşluk sardıydı ya,
işte o mu çıktı geldi
en dip köşelerden
bilinmez....
ama bilinen o ki
bir özlem, bir hasret var işte
adını bilmesem de
bir şey var işte
belki de dağlar taşlar gibi seller gibi
dolu dolu taşarcasına bir kucaklaşmak
bir sarılmak
bir gidermek o en derinlerdeki
neyse işte onu....
Belki de kulağımda bir türküsü
Selda Bağcan'ın
"ağladım annem" diye yakaran...
Belki de ben buna mı ağladım sessiz
sakin ve kimseye bir şeyler demeden....
Belki de o türküler...
suçlar hep onların.
"Zamannn!",
eyyy zaman sana sesleniyorum
ey zaman gördüm seni
hiç saklanma öyle köşelerden
gizlice ve biraz da haince...
Bizi böyle yapan da
senden midir bilemedim,
ama, eyy zaman nasıl da geldin
ve geçtin öylee..

Öğretmen Gönen Çıbıkcı,
03.02.2018, Mff.


Çok Şey Gerekmez Aslında


Çok Şey Gerekmez Aslında                             Sakince bu dünyada olmak için
isterseniz çok, çok olsun seni sevenlerin.
Belki de hep bunu istedin kendince...
Çevreniz dolsun taşsın sevenlerinle...
Belki böyle durumlar vardır bir yerlerde..
Her yer de bir olmaz ki değil mi ama...
O kadar sevenin ile nasıl olacak?
Pek de kolay değildir...
Birer, birer uğraş, ara bak, dinle falan...
Her birine de onların istediğince ver şerbeti...
Bakmışınız bir de yıllar geçmiş aradan...
O seni sevenler hep kalmışlar çevrende,
Çok sevmişler seni hep.
Sen de onları hep "canın" gibi sevmişsin.
Sanki, yaşam hep "bu"...
Bu durumu ayakta tutabilmen için.
Biraz emek, biraz sabır, biraz da tahammül mü gerekmiş?
Aman, birileri kopup gitmesin, kaçmasın.
Beni yalnız bırakmasın...
Çok tatlı, çok da "hoş" geldi bu dostluklar.
Yıllar, yıllar dolusu...
Belki de bu herkes için böyle olmamıştır...
Bazıları için ise "sadece"
gün akşam da olsa "bir dost" olmamış olabilir.
Çok da istememiş, çok da uğraşmamıştır belki de..
Kendi kendine yetmişti her zaman dolu dolu...
Bir "iğne oyası" gibi işlemişti varlığını.
Hep de olmasa da "yanı sıra" olsun...
Bir de "canım" diyeceği birini hissetmek de istemişti.
Her şeyiyle sarılıp, güvenebileceği...
Tatlı, tatlı sesini duyacağı...
Birini hep istemişti...
Çok şey gerekmez aslında...
Sadece, "bir dost", "bir ses" yeter, demişti hep...
Nasıl ki gelirken dünyaya "yalnız" idi isen...
Giderken de buralardan yine "sen" yol  alacaksın...
Kendinle yalnızca o son yolculukda...
Bu arada ise sadece bir "gerçek" dost...
Bir nefes, tek bir "dost" olsa "yeter" aslında..

Öğretmen Gönen ÇIBIKCI, 11.05.2019, K.